Giriş

Başarısızlıkla sonuçlanan 1925 Şeyh Said Direnişi’nden dersler alan TC, Kürtler üzerinde sürgün politikalarını yoğunlaştırmış, aşiretler arası çelişkileri derinleştirmiş, Kürtlerin örgütlenmesinin önünü alabilmek, tekrar isyana kalkışılmasını önleyebilmek için hem askeri hem yasal gücüyle önlemler geliştirmiştir. Bu süreçte Şeyh Said isyanından kalan çatışmalar kimi bölgelerde dağınık bir biçimde sürüyordu. Xoybun’un kuruluşu merkezi bir Kürt örgütlenmesi yaratma ihtiyacının ürünüdür. Hareketin yönetim kademesi Bedirxan ailesinin öncülüğünde oluşturulmuştur. Örgütün başkanlığına Celalet Bedirxan getirilmiştir. Hareketin örgütlendiği dönem; Bedirxan ailesi de dahil olmak üzere sürgünlerin yoğun yaşandığı bir dönemdir. Hatırlanacağı üzere Mir Bedirxan Cizre-Botan’da özerk yönetimi elinde bulunduran, Osmanlı dönemindeki son Kürt prensliğinin beyidir.

Xoybun’un Kuruluşu

1925 sonrası birçok Kürt siyasi grubu dağınık bir biçimde Kürdistan’ın diğer parçalarında bulunuyordu. Devletin uyguladığı sürgün politikasından kaçan birçok Kürt önderi, Batı Kürdistan’a sığındı ve burayı bir üs olarak kullanmaya karar verdi. Önde gelen Kürt aydınları, dağınık olan bu grupların bir araya getirilip, Kürt ulusunun özgürlüğü noktasında birleştirebilmesi fikrini savunuyor, çeşitli tartışmalar yapıyordu. Tartışma yürüten Kürt aydınları arasında yer alan Memduh Selim(kod adı İskender) Kürt aşiretlerinin birleştirilmesi, düşmana karşı tek cephede savaşılması önerisini aşiretlerle paylaştı. Aşiretler bu öneriyi olumlu karşıladı ve aydınların fikrini kabul ettiklerini beyan etti. Memduh Selim bununla beraber Ermeni örgütlerle de görüşür destek verilmesini talep etti.
Dağınık halde bulunan ve birleştirilmeye çalışılan örgütlerin listesi şöyleydi:

*Kürdistan Teali Cemiyeti
*Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti
*Kürt Millet Fırkası
*İstiklal Komitesi

Böylelikle Kürt siyasi grupları birleşerek Xoybun örgütünü 5 Ekim 1927 yılında Lübnan’ın Bihamdun şehrinde kurdular.[1] Xoybun isminin ne anlama geldiği çokça tartışılsa da örgütün kendisi 1930 yılında Kahire’de yayınladığı bir kitapta Xoybun’un kelime anlamının ”kendi kendinin efendisi yani bağımsızlık” olduğunu açıkladılar.[2] Hemen ardından örgütün temel belgesi olan tüzüğü yayınlanır. Tüzükte en dikkat çeken ve örgütün amacını özetleyen kısım ise şöyledir:

“2-Cemiyetin maksadı, Türkiye boyunduruğu altında bulunan Kürdüstan ve Kürtlerin tahlisi ve hududu tabiye ve milliyesi dahilinde bir Kürdistan devleti müstakilesinin teşkilidir. 3-Bu gayeye vusul için cemiyet bilumum Kürtleri etrafına toplayacak ve menfaii mütebalie esasatı dairesinde her türlü anasır ile münesabata girişecektir.”[3]

Xoybun’un Özelliği ve İsyana Hazırlık Aşamaları

Xoybun açık bir biçimde Kürdistan’dan TC’yi kovmak istediğini, bağımsız bir Kürdistan devleti kurmak istediğini bu maddelerle ilan etti. Ağrı Dağı, Xoybun’un isyan etmek için seçtiği ve hazırlıklarını buraya göre yürüttüğü bölgeydi. Ağrı Dağı’nın kuzeydoğu etekleri uluslararası sınıra yakındı, savunma ve saldırı açısından avantajlı bir konuma sahipti ve Ağrı’da yerellerde aşiretler TC ile yer yer savaş halindeydi. Xoybun hem Ağrı’nın jeopolitik konumuna güveniyor hem de yerellerde zaten savaş halinde olan aşiretlerin birleştirilmesinin sonuç alıcı bir isyana dönüşeceği üzerine stratejisini kuruyordu.

Xoybun’un önemli bir özelliği ise; geçmişten ders alarak hareket etmesidir. Örgüt, yakın zamanda yenilgiye uğrayan isyanların nedenlerini kavramaya çalışmış, savaşacağı konumu, savaşçılarının özelliğini, dış ilişkileri buna göre belirlemiştir. Xoybun örgütü; eğitimli, modern savaş taktiğini bilen, daha önceki gibi sadece aşiret gücüne dayanmayan, planlı ve organize hareket eden bir isyanın savaşçı ordusunu yaratmak istiyordu.

Hareket kendini Halep’e yerleştirdi, karargahların burada kurdu. Hareket güç kazandıkça Kuzey Kürdistan dağlarına yerleşilecek, oraya devrimci bir ordu gönderilecek, yerelde savaşan dağınık aşiretler grubu Xoybun’un etrafında savaşa katılacak ve hemen ardından bir hükümet ilan edilip; bağımsızlığın hem siyasi hem de askeri alt yapısı oluşturulmuş olacaktı.

Elbette bu kadar geniş çaplı planı hayata geçirmek için hem para hem silah hem de uluslararası güçler arasında isyana destek veren güçler bulmak gerekiyordu. Bunun için kimi aşiretlerden, İngiltere ve Fransa’dan isyanın desteklenmesi, yardım edilmesi istendi ancak bunlar sonuçsuz kaldı.

Başka kanallarla hareket kendine destek yaratmaya çalıştı. Aradığı destek; merkezi Odessa’da bulunan Ulusal Azınlık Hareketi’nin fon vermesiyle ve Ermeni Taşnak örgütünün ittifak kurmasıyla sağlandı. Xoybun, Halep’te çalışmalarını yürütürken; bu durumdan rahatsızlık duyan, Suriye’deki konumlarının sarsılacağını düşünen bazı Kürt aşiretleri ise Fransa ve İngiltere’ye; Irak ve Suriye’de Xoybun’un barındırılmaması için baskı yaptı. Bu baskının hemen ardından isyan hareketinin örgütleniyor olduğunu fark eden TC’de Fransa’ya rahatsızlığını iletti. Ve Fransa 1928 yılında Xoybun’un Halep’te siyasal faaliyet yürütmesini yasakladı. Yasaklamasına yasakladı ama İhsan Nuri Paşa’nın isyanın ateşini vermesine engel olamadılar.

Xoybun kendini örgütleme çalışmalarını sürdürürken; Ağrı’da aşiretler TC ile karşı karşıya geldi. 16 Mayıs 1926’da yaşanan çatışmalarda 28. Jandarma Alayı, isyancı aşiretlere yenilmiştir. Bu olay kimi tarihçeler tarafından ‘1.Ağrı İsyanı’ olarak isimlendirilir. Tekrar saldırıya girişen 3.Ordu ise isyancıları bulamamıştır. Çünkü Ağrı Dağı’nın konumu gerilla savaşı verebilmek ve taktikler geliştirebilme için uygun bir yer olduğu için; isyancıların ana gövdesi tekrar geri gelmek üzere kayıp vermemek için İran’a geçmişti.

TC ile Kürtler ikinci kez karşı karşıya geldiğinde(13 Eylül 1927) Xoybun kuruluşunu tamamlamıştı. Ağrı İsyanı’nın ve Xoybun Hareketi’nin kilit ismi İhsan Nuri Paşa’dır. İhsan Nuri Paşa, Şeyh Said isyanında da yer almış, isyanın düşüşe geçtiği dönemde Kürdistan’ın diğer parçasına sığınmak durumunda kalmış önemli bir komutandır. Kendisi Osmanlı’da askerlik yapmış Bitlisli bir ailenin çocuğudur. Şeyh Said isyanında emrindeki askeri birlikle beraber Beytüşebap’tan isyana katılmış, önemli görevler almıştı. Asker geçmişi olan ve Şeyh Said isyanında önemli deneyimler elde eden İhsan Nuri Paşa, Xoybun’un Ağrı sorumlusu ve temsilcisi seçilmiştir. Hareketin diğer önde gelen isimleri ise şöyle:

Malazgirtli Hesenan Aşiretinden Ferzende
Sipki Aşireti önderlerinden Halis Bey
Kör Hüseyin Paşa’nın oğullarından Nadir ve Mehmet
Şeyh Zahir ile kardeşi Şeyh Abdurrahman
Şeyh Abdulkadir
İbrahim Sıko
Karaköseli Kerem
Iğdırlı Numan Efendi
Timur Ağa
Veli Bey
Seyit Abdulvehap

Xoybun, Aşiretler ve TC’nin ‘Çözüm Süreci’

Xoybun, Ağrı isyanını yönetmesi için başkomutan olarak İhsan Nuri Paşa’yı 1927 yılında Ağrı’ya gönderdi. TC, on bin kişilik ordusu ile Iğdır ve Beyazıt’tan isyancıları kuşatmak istedi. Saldırıya karşılık veren Kürt güçleri TC’nin ordusunu püskürttü. TC’nin hem kalabalık olması hem de askeri envanterinin güçlü olması Kürtleri zorlasa da ağır kayıplar verdikleri gibi TC’ye ağır kayıplar verdirdiler. TC bu kayıplar sonucu geri çekilmek, tekrar güç toplamak durumunda kaldı.

TC’nin 1927 Eylül’ünde gerçekleştirdiği operasyon sonrası Kürtler daha sık toplanmaya, toplantılarının içeriğini genişletmeye, ulusal bir hükümet kurmaya karar verdiler. Alınan kararlar sonucunda İbrahim Huske Telli(Brahimê Heske Telli ) siyasi yönetime, İhsan Nuri ise asker yönetime getirildi. Burada bir parantez açacak olursak; Ağrı isyanına katılan birçok aşiret bu isyandan hemen iki yıl önceki isyana destek vermemiş, hükümet yanında saf tutmuştu.(Celali Aşireti, Zilanlar, Hayderanlılar vs.) Ancak sıranın kendine geleceğinin farkında olan ve TC’ye güven olmayacağını anlayan aşiretler 1926 yılıyla beraber isyan hazırlıklarını örgütlemeye başlamıştı. İbrahim Huske Telli, Rusların bulundukları yeri ele geçirme girişimlerine karşı direndiği süre içerisinde önemli askeri deneyimler kazanmıştı. Telli, 1925 Şeyh Said İsyanı’nda sınırları kapatarak isyanın bastırılmasında hükümete yardım etmiş ama bu yardıma rağmen sürgün edilme politikasıyla karşılaşmıştır. Bu durumdan kurtulabilmek için 1925 kışında Ağrı’ya geçmiş, 1927 yazında ise diğer aşiretler de ona katılmıştır.

Eş zamanlı olarak TC’de boş durmuyordu, bölgeyi kapsayan ‘genel müfettişlik’ kurdu ve başına Arap kökenli İbrahim Tali Öngören’i getirdi. İbrahim Tali’nin ilk işi ‘Af ilanı’ çıkarmak oldu. Bu şekilde TC zaman kazanmaya, Kürtleri oyalamaya çalışıyordu.

Psikolojik savaş terimini bu isyanda ayan beyan görmek mümkün. TC bir yandan ordularıyla Ağrı’yı kuşatıp isyancılara saldırırken öte yandan Kürtlere iyi görünmek ve zaaflarını yakalamak amacıyla ”Af yasaları” çıkardı. Bununla beraber hemen ardından o dönem Kürtlerin oldukça canını yakan sürgün politikalarına son vereceğini, göçleri durduracağını ilan etti. Xoybun hareketi Kürt halkını bu konuda uyardı, bunun bir aldatmaca olduğunu, Kürtlerin bağımsızlık yolundan geri çevrilmesinin hedeflendiğini söyledi.

Xoybun, 1928 Mart’ında yayınladığı ve ”Kürt Ulusuna!” diye başlayan bildiride şöyle deniyordu:

”Ey Kürtler, Türklerin affına inanmayın! ‘Rome Xayine bexte we tune!’…”

TC, hareketi bitirmek için görüşme talep etti ve on iki kişiden oluşan bir delegasyon yolladı. Görüşmeye başta Ferzende, İhsan Nuri ve Brahime Heske Telli olmak üzere altmış Kürt savaşçısı katıldı. TC, bu önderlere kimi sosyal ve ekonomik ayrıcalıklar vaat ederek isyanı bitirmesini istedi. TC’nin Af ilanlarına, görüşme girişimlerine, mevki makam rüşvetlerine karşı Xoybun’un başkomutanı İhsan Nuri Paşa ise; TC’nin Kürdistan’ı terk etmesini, Kürdistan’ın bağımsızlığının tanınmasını, muhatabın kişiler olmayıp Xoybun olduğu cevabını verdi. Görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağını, İhsan Nuri’nin ve diğer Xoybun komutanlarının teslim alınamayacağını anlayan TC, 1929’da askeri hazırlıklarına hız verdi, aynı şekilde Kürt güçleri de bağımsızlık davasının çetin bir savaşı gerektirdiği bilinciyle tabana yönelik çalışmalarını sürdürdü.

TC’ye İran ve Sovyetler’den Destek

Bu dönemde TC’yi zora sokan, Kürtler için ise avantaj sağlayan dış mesele ise; İran ile Türkiye’nin sınırlarının belirsiz oluşudur. Bu boşluğu iyi değerlendiren Kürtler; belirli olmayan sınırlardan rahatlıkla girip çıkabiliyor, herhangi bir ağır saldırıda İran’a çekilip güç toplayınca tekrar Ağrı’ya geçebiliyorlardı. Bununla sınırlı kalmayan Xoybun hareketi, İran ile Türkiye arasında kalan sınır bölgede çeşitli çalışmalar yürütebiliyordu. İran’ın da o dönem aşiretlerle başı belada olmasından dolayı sınıra çok fazla müdahale edemiyordu. TC’nin elini güçlendiren temel iki dış faktör vardır. Birincisi Sovyetler ile geliştirdiği siyaset, İran’ı sıkıştırarak isyanın önemli mevzisini kaybettirme politikasıdır. Sovyetler bu dönemde hem İran’ı sınırları netleştirme konusunda hem de Kürtlere destek veren Ermenileri destek vermemeleri konusunda baskılamıştır. TC ise sınır problemini giderebilmek için İran ile 22 Nisan 1926’da ”Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşması” imzaladı. Ancak İran anlaşmayı uygulamamıştır, Türkiye 15 Haziran 1928’de nota verince İran uygulamak durumunda kalmıştır. İran’ın sınırları içinde bulunan ve Kürt direnişçileri için önemli bir cephe gerisi alan olan Küçük Ağrı, İran’ın ikna edilmesiyle Türkiye’ye bırakıldı. Bu durumu isyana katılmış bir yüzbaşı olan Zühtü Güven anılarında şu şekilde aktarıyor:

“18 Eylül günü Ağrı’daki bütün kıtalar kolordu emri ile Başköy’e indi. Dahiliye vekili Şükrü Kaya Bey ve rahmetli mareşal ve ordu müfettişleri de gelmişlerdi. Ağrı’da eşkıyadan kalan hayvanlar bir komisyon tarafından satıldı. Mareşal bütün subayları toplayarak yeni Türk-İran hududu Albey Dağları’dır. Artık Küçük Ağrı tamamen bize katılmıştır. Hudut ihtilafı yüzünden eşkıyanın takibindeki aksaklıklar ortadan kalkmıştır, diyerek yeni hududu karşıdan gösterdi. Kıtalar da bundan sonra yeni gösterilen garnizonlarına çekildiler.” [1]

Türk basını da isyanın bastırılması aşamasında Sovyetler Birliği ile İran’ın verdiği destekle Kürtlerin yenilgiye uğratıldığını açıkça yazmakta sakınca görmüyordu:

“Milliyet gazetesi Türkiye Devletinin İran ve Sovyetlerin sayesinde, o da 5 yıl boyunca yenilgiye uğrayarak elde ettiği başarıyı, Büyük ve Küçük Ağrı Dağları üzerine çizdiği bir mezar resmi ve mezar taşına da Muhayyel Kürdistan Burada Meftundur (Hayali Kürdistan Burada Gömülüdür) ‘Bağımsız Kürdistan buraya gömüldü” [2] manşetleriyle haber yapmıştı.

İran ile anlaşma uygulanmaya koyulsa da Kürt güçleri oldukça dirençli çıkmıştır. Örgütün ana gövdesinin yok edilememesi, ulusal özlem duyan Kürtlerin harekete katılımını arttırmış, hareketin düşmanı gerileten eylemlere kalkışması halkta önemli bir moral yaratmıştır.

Şubat 1929’da ise Kürt güçlerinin askeri gücü 5.000’e ulaşmıştı. Hareketin güçlü ilerleyişi, Ağrı’nın Kuzeyi’nde kalan bazı Alevi aşiretlerin de katılımını sağladı.

Yine Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasında rol oynamış Kur Hüseyin Paşa’da Ağrı isyanına destek verebilmek için Haydaranlı aşiretiyle buluşmak istiyordu. Suriye sınırını yanındaki silahlı güçleriyle geçti. Sason yakınlarına geldiğinde ise hükümet yanlısı Mutki aşireti tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü. Ancak oğulları, babasının yarım kalan görevini yerine getirdi ve Haydaranlı aşiretine ulaştılar.

1929 sonbaharında Kürtler Ağrı’nın güneyinden Van’ın güneyine kadar olan kısmı ele geçirdiler. Ağrı Dağı’nın eteklerinin Kuzey ve Doğu’daki sınırlarla bitişik olması Kürt güçlerine manevra alanı sağlıyordu. TC ise acele etmeyerek 1930 sonbaharına kadar Ağrı civarında yoğunlaşarak ordusunu bekletti. Xoybun; Ağrı ve Erciş gibi önemli kontrol noktalarına güçlerini kaydırırken; TC’de Erciş ve Doğubeyazıt’a güçlerini yolladı. Xoybun ikili cephe taktiğini uyguluyordu. Birinci cephe güçlerinin ana gövdesinin yer aldığı Ağrı Dağı’nın etrafı, ikinci cephe ise Kuzeydoğu Suriye’de Kürt ve Ermenilerden oluşan kitle arasındaydı.

Hem TC hem de Xoybun dışarıdan destek alarak savaşı yürütüyordu. Kürtler, İran’daki Kürt ve Ermenilerden destek alırken; TC ise Sovyetler’den destek görmüştür. Sovyetler, Arpaçay sınırının kesinleştirilmesine dair söz vermiş, Sovyet tren yolu olanaklarının TC tarafından kullanımına açmıştır.

Diğer ayaklanmalarda olduğu gibi bu ayaklanmada da TC aşiretler arası çelişkilere oynamış, hükümet yanlısı aşiretleri kullanmıştır. İsyanın yenilgiye uğramasında Büyük Ağrı’nın Keskoi aşiretinin ihanetiyle kaybedilmesi, bölgedeki işbirlikçiler de etkili olmuştur. Sömürgeci üç devletin(İran-Suriye-Türkiye) işbirliğine, Sovyetler’in açık bir biçimde TC’yi desteklemesine, düşmanın onbinlerce askeriyle saldırmasına, modern savaş aygıtların kullanmasına, Kürtlerin kendi içinde ihanetle karşılaşmasına rağmen direniş yenilgiye uğrayana kadar devam ettirilmiştir.

Ermeni yazar Garo Sasoni’nin aktardığı bilgilere göre; TC’nin 60.000 askeri, Kürtlerin ise 10.000 savaşçısı bulunuyordu. Her isyanda olduğu gibi TC, askeri gücünü sadece savaşçılara karşı değil sivil halka karşı da kullanıyordu. Ağrı isyanının belki de en ağır acısı hisseden Zilanlılar olmuştur. TC, ölen her asker için bir Kürt köyünü bedel olarak haritadan silinmesi emrini vermişti. Zilan deresine toplanan çocuk, yaşlı, kadın köyde yaşayan kim varsa topluca katledildiler. Tıpkı Şeyh Said isyan sonrasında yaşanan katliam gibi. O dönemin yandaş basını, hükümetin resmi sözcüsü gibi davranan Cumhuriyet gazetesi ise bu katliam bir zafer olarak kutladı:

“Zilan Harekatında imha edilen eşkıya miktarı 15 binden fazladır. Yalnız bir müfreze önünde düşüp ölenler 1000 kişi tahmin ediliyor. Zilan deresinde sıkışan 5 şaki de teslim olmuştur. Burada ki harp pek müthiş bir tarzda cereyan etmiş, Zilan deresi lebalep ecsat (cesetler) ile dolmuştur.”

Lojistik desteğe ulaşılamadığı, ihaneti Kürt aşiretlerinin birer birer ortaya çıktığı, kendinden on kat daha fazla sayı ve silaha sahip olan, İran ve Sovyetler tarafından desteklenen TC karşısında Kürtler daha fazla dayanamadı. Üç yıl süren direnişin sonuna gelinmişti. 25 Eylül 1930’da son kez bir zorlama ile nefes alınmaya çalışılsa da başarı elde edilemedi.

Düşman güçlü, düşman gaddar, düşman her yerden Kürtleri sarmıştı. Son çatışmalarda alınan yenilgilerle; hareketin önder kadrosu dağıtıldı, birçoğu farklı bölgelerde kendini gizlemek zorunda kaldı. Hareketin efsane ismi olan İhsan Nuri Paşa’da İran’a kaçmak durumundaydı. İhsan Nuri, gelecek nesillere birikimlerini aktarmak üzere ‘Kürtlerin Kökeni’ isimli bir kitap yazdı, Tahran’da 1976 yılında bir trafik kazasında(suikast olduğu düşünülüyor) yaşamını yitirdi.

Direnişin 1930’de yenilgiye uğramaya başladığı dönemde Türkiye Adalet Bakanı Mahmut Esad Bozkurt; 19 Eylül 1930 da Ödemiş’te

“Dost ve düşman bilmelidir ki, bu memleketinin efendisi Türklerdir! Türkiye içerisinde yaşayıp damarlarında temiz Türk kanı olmayanların bir tek hakkı vardır: uşaklık ve esirlik!…” sözleriyle verdiği demecinde TC’nin Kürtlere karşı politikasını özetlemişti.
Bugünde Kürde reva görülen Türk’ün köleliğidir. Ancak Kürdün köleliğe razı olmadığını, köle etmek isteyenlerin akıbetinin Firavunlardan farksız olacağını Kürtler örgütlü bir hale gelerek ispat etmiştir.

Kaynakça:

[1] Emin KARACA, Ağrı Dağı Eteklerinde İsyan.s:170

[2] Emin KARACA, Ağrı Dağı Eteklerinde İsyan.s:137

[3] M. Kalman, Belge, Tanık ve Yaşayanlarıyla Ağrı Direnişi, İstanbul, Ekim 1997,s.27’den aktaran, Çağlayan Polat, A.y.

[4] Rohat Alakom, Xoybun Örgütü ve Ağrı Ayaklanması,Avesta: 2011, 2. Basım, s.119.

[5] Emin Karaca, Ağrı Eteklerinde İsyan, Karakutu Yayınları: Temmuz 2003, 3.Basım, s.20.

[6] Ahmet Kahraman, Kürt İsyanları ( Tedip ve Tenkil), Evrensel Basım Yayın: Ekim 2011,3. Basım, s.225.

sterkasor.wordpress.