MUNZUR BABA

MUNZUR BABA EFSANESİ

Munzur Baba, Dersim Alevileri için kutsal bir şahsiyettir. Bu şahsa ait efsane yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Munzur ile ilgili ilk yazılı kaynağın 16. yüzyılın ilk yarısına kadar dayandığı tespit edilmiştir. Bu kayıtlarda Munzur’un sadece bir efsanevi kişi olmadığı, ayrıca gözelerin bulunduğu yerde Munzur adında bir zaviyenin de varlığı ortaya çıkmıştır.

Efsanelerdeki sözlü anlatımlar, içlerinde barındırdıkları dini-mitolojik öğelerle halkın bilinçaltını sergiler. Efsaneler; halkın inanç sistemini, kültürel öğelerini ve tarihi unsurlarını açığa çıkarır. İngiliz Yüzbaşı L. Molyneux Seel, 1914 yılında Londra’da “A Journey In Dersim” adı altında, “The Geopraphical Journal”de yayınlanan eserinde Munzur Baba efsanesinden bahsetmiştir.

Efsanenin geçtiği Dersim, Osmanlı yönetiminde 1847 yılında, Hozat merkez olmak üzere “Dersim Livası” adıyla sancak yapılarak Erzurum’a bağlanmıştır. 1879 yılında da “Gümüş Kapı” anlamına gelen “Dersim” adıyla ayrı bir il olan Tunceli, 1892 yılında tekrar sancak yapılarak Mamurat-ül Aziz (Elazığ) iline bağlanmıştır. Dersim diye telaffuz edilen aslında bugünkü Tunceli’yi değil, o yörenin adını belirler. Bugünkü Tunceli merkezinin eski isimleri ise Mamiki veya Mameki idi.

Dersim ili 26 Haziran 1926’da TBMM’de alınan kararla ilçeye dönüştürülerek Elâzığ’a bağlandı. Dersim adı 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun ile değiştirildi ve Mamiki köyünde yeni il merkezi oluşturuldu. Kalan kasabasının merkezi de Mamiki köyü idi. Mamiki ile eski bir köy olan Siğenk Tunceli’nin birer mahallesi haline dönüştürüldü. 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan 2885 sayılı kanun ile tekrar il oldu ve Dersim tarihsel yöresi içinde yer alan ve Munzur çevresini kapsayan bölgenin adı Tunceli olarak değiştirildi.

Hikayenin geçtiği yer Dersime bağlı Ovacık ilçesidir. 1879’ya kadar Çemişgezek’e bağlı bir nahiyeydi.

Tanzimat hareketleri ile yapılan idari düzenleme sonucu olarak, 1879 yılında Hozat merkez olmak üzere Dersim vilayeti kurulunca buraya bağlanan Ovacık, 1886 yılında Mamuret’ül Aziz (Elazığ) vilayetine bağlanmıştır. 1908 yılında ilçe teşkilatı Yeşilyazı (Zeranik) bucağı merkezinde teşkilatlanmış, 1936 yılında Tunceli ili teşkil edilince bu ile bağlanmıştır. 1937 yılında ilçe teşkilatı, Yeşilyazı bucağından kaldırılarak bugünkü ilçe merkezi olan Pulur köyü üzerine Ovacık ilçesi olarak teşkil edilmiştir.

Munzur Baba efsanesinin Dersim yöresindeki kültürel ve sosyal hayata etkisi hayli yüksek olmuştur. Fırat Irmağı’nı besleyen ana kollardan birisi olan ırmağa “Munzur” adı verilmiştir. Munzur Irmağı’nın süt gibi taştığı ve Munzur Irmağı’nın kaynağı olan dağa da “Munzur” ismi verilmiştir.

Munzur suyu, Ovacık kazasının merkezinde yer alan Zeranik (Yeşilyazı) köyünün bir buçuk kilometre kadar kuzeybatısından, Ziyaret denilen mevkiden çıkan yirmiye yakın kaynaktan oluşarak büyük bir su halinde doğuya doğru Karagöl, İlanlı, Mercan derelerini ve güneyde de Havaçur, Kalikuşağı, Şamuşağı derelerini aldıktan sonra önemli bir boğaz meydana getirerek güneye doğru akmaya başlar. Fırat Nehrinin kollarından biri olan Munzur Suyu aynı zamanda Baba Munzur olarak da adlandırılmıştır. Munzur adının Hititler zamanında “Muzri- Togarma” şeklinde kullanıldığı iddia edilmektedir. Aynı şekilde Bizans döneminde de Munzur Dağı için “Muzur”, “Mzur”, “Munzur”, “Mouzouron” gibi isimlerin kullanıldığı ileri sürülmektedir.

Yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan Munzur Baba efsanesi şu şekilde anlatıla gelmiştir:

MUNZUR BABA EFSANESİ

Dersim ili Ovacık ilçesine bağlı Koyungölü Köyü civarında yaşayan bir ağa ve ağanın koyunları gütmek için yanına aldığı Munzur isminde bir çoban varmış. Munzur’un ağası Hac zamanı hacca gitmiş. Ağa hacda iken Munzur bir gün ağanın hanımının yanına gelir ve,
– Hatun, ağamın canı sıcak helva ister. Helvayı yaparsan ben kendisine götürürüm der.

Ağanın hanımı önce şaşırır,sonra herhalde zavallı çobanın canı sıcak helva istiyor, doğrudan söylemeye dili varmıyor, utanıyordur. Ağasını da bahane ediyor.Kendisine bir helva yapayım da yesin der. Helvayı pişirir bir bohçanın içine bağlar ve Munzur’a:
-Al evladım götür der.
O sırada ağa hacda namaz kılmaktadır. Namaz sırasında sağa selam verirken bir de bakar ki sağ yanında elinde bir bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazını bitirip Munzur’a:
-Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun nedir o elindeki? der.
Munzur da: -Ağam canın sıcak helva istemişti onu sana getirdim der.

Elindeki bohçayı ağasına uzatır.Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva paketlenmiş duruyor. Hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek için başını çevirdiğinde bir de bakar ki Munzur yanında yok. Hac vazifesini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler. Munzur da, götürecek başka hediyesi olmadığından, bir çanağın içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya gider. Ağa Munzur’u görünce yanındakilere:
-Asıl hacı Munzur’dur. Öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim der ve Munzur’a koşar.
Munzur bu konuşmaları duyduğunda:
-Aman ağam Allah aşkına. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen nasıl benim elimi öpersin. Ben sana elimi öptürmem, der ve kaçmaya başlar. Munzur önde, ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlar. Şimdiki Munzur ırmağının ilk yere geldikleri zaman Munzur’un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz su fışkırır. Bundan sonra Munzur kırk adım daha atar.Attığı her adımda bir kaynak fışkırır. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir.Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçmezler. Munzur’da bu dağlarda kaybolur gider. Yöre halkının efsaneleştirdiği Munzur ile, Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini,çoban olsa bile Tanrının sevgisine mazhar olabilecek temiz yürekli, imanlı insan olabileceği belirtilmekte, Munzur’u bu inançla efsaneleştirmektedirler.

MUNZUR BABA EFSANESİ’NİN İKİNCİ VERSİYONU

MUNZUR, Hz. Ibrahimin Çobanıdır. Birgün MUNZUR Gözelerin olduğu yerde sürüsünü otlatırken karşısına iki kurt çıkar. Munzurdan bir koyun isterler o da veremiyecegini,koyunların Emanet olduğunu sahibininde Hz.İbrahim olduğunu ve rızasının alınması gerektiğini söyler. Kurtlarda o zaman git sahibinden izin al gel derler.Munzurda ben gidip gelinceye kadar siz sürüye Yersiniz der .

Kurtlar ; Sürüyü Yemiyeceklerini ( üç şey )üzerine yemin ederek söylerler.bunun üzerine Munzur Hz.Ibrahime gider anlatır olup biteni Hz. İbrahimde kendisine Kurtlar sürüyü yememişlerse hangisini begeniyorlarsa onu alabileceklerini söyler.Munzur koşarak gider gittiğinde kurtların sürüye karışmadığını görür; Kurtlara sürünün icerisinden herhangi birini alabileceklerini söyler kurtlarda seçe seçe Munzurun çift kuzlayacak koyununu seçerlerYedi senedir kısır olan koyun iki yavruya gebedir.

Oda Munzurun kendisine ait tek koyunudur.gönlü razı olmasada verdiği sözü tutar..Kurtlar Koyunu alırlar yakın bir yerde koyunu Bağırta bağırta kuzulatırlar(Doğurturlar) ve iki Erkek yavruyu alarak kaybolurlar; koyunuda serbest bırakırlar.Koyun sürüye geri döner; Bu sırada karşıdan gelen Hz.Ibrahim sürüdeki koyunların yarısının siyah yarısının beyaz olduğunu görür,gözlerine inanamaz.Munzura dogru koşarak “Ogul,Oğul bu ne keramettir nasıl oldu bu ” der.Munzur da ürkerek kaçar yakalanmamak icin her attığı adımda Ak süt gibi su çıkar ikisinin arasını böler.Kırkıncı adımından sonra bastığı yerde çıkan Suda kaybolur,gider. İnanışa göre Yavru kuzulardan biri Hz.Ibrahime oğlu Ismaile karşılık Gökten inen KOÇTUR Diğer ikincisi ise İNSANLIĞIN BAŞINA GELECEK FELAKETTE KURBAN EDİLECEKTİR…

Sabahtan esti de bir kanlı sazak
Felek bize kurmuş kötü bir tuzak
Bilmem derdimizi kimlere yazak
Dağlar bana geri verin gardaşı

Öle gardaş öle gardaş bacısı
Yüreğe işlemiş çıkmaz acısı

Munzur Dağı senin karın erimez
Erise de akarsuyun yerimez
Bizde derler babasızlar büyümez
Dağlar bana geri verin gardaşı

Öle gardaş öle gardaş bacısı
Yüreğe işlemiş çıkmaz acısı

Yandım gardaş yandım ben yana yana
Derdine düştüm de oldum divane
Zalim felek nasıl kıydın o cana
Dağlar bana geri verin gardaşı

Öle gardaş öle gardaş bacısı
Yüreğe işlemiş çıkmaz acısı

Di get gardaş di get ben acıyı gördüm
Sen kurtuldun gittin ben sağken öldüm
Kınamayın dostlar gardaşı gömdüm
Dağlar bana geri verin gardaşı

Öle gardaş öle gardaş bacısı
Yüreğe işlemiş çıkmaz acısı.

 

MUNZUR EFSANESİNİN ÜÇÜNCÜ VERSİYONU

 

Zamanın birinde bir pir varmış, onun da bir tek kızı. Kızı bir gün ölür. Dede birkaç gün üst üste kızını rüyasında görür. Kızı, “Baba” der “Benim mezarımı aç. Bende bir emanet var onu al.” Dede gördüğü rüyayı taliplerine anlatır. Bunun üzerine karar verilip mezar açılır. Kızın tabutunun içerisinde beşiğe benzer bir şeyin içerisinde bir çocuk şahadet parmağını emmektedir. Çocuğu oradan alırlar. Dede rüyasında tekrar görür kızını. Kız, rüyasında babasına, “Çocuğun adını ‘Munzur’ bırakın.” der.

Gel zaman git zaman Munzur, yedi yaşına gelir ve Tunceli’nin Ovacık İlçesine bağlı Koyungölü civarında yaşayan bir ağanın koyunlarını gütmek için yanında çobanlık yapmaya başlar.

Munzur’un ağası hac zamanı geldiği için hacca gitmiş. Ağasının hacda olduğu bir gün Munzur ağanın hanımının yanına gelir ve;
-Hanımım, ağamın canı sıcak helva ister. Helvayı yaparsan ben kendisine götürürüm, der.

Ağanın hanımı önce şaşırır, sonra herhalde zavallı çobanın canı helva yemek istiyor, doğrudan söylemeye dili varmıyor, utanıyordur. Ağasını da bahane ediyor. Kendisine bir helva yapayım da yesin, der. Helvayı pişirir, bir bohçanın içine bağlar ve Munzur’a;
-Al evladım götür, der.

O sırada ağa hacda namaz kılmaktadır. Namaz sırasında sağa selam verirken bir de bakar ki sağ yanında elinde bir bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazını bitirip Munzur’a;
-Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun? Nedir o elindeki? der. Munzur’da;
Ağam canın sıcak helva istemişti, onu sana getirdim, der.

Elindeki bohçayı ağasına uzatır. Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva paketlenmiş duruyor. Ağa hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek için başını çevirdiğinde bir de bakar ki Munzur yanında yok.

Ağa hac görevini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler.Munzur’da götürecek başka bir hediyesi olmadığından bir çanağın içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya gider.

Ağa Munzur’u görünce yanındakilere;
-Asıl hacı Munzur’dur. Öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim der ve Munzur’a doğru koşar.

Munzur bu konuşmaları duyduğunda;
-Aman ağam Allah aşkına. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen nasıl benim elimi öpersin. Ben sana elimi öptürmem, der ve kaçmaya başlar.

Munzur önde ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlar.

Şimdiki Munzur ırmağının çıktığı ilk yere geldikleri zaman Munzur’un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz bir su fışkırır. Munzur kırk adım daha atar. Fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçemezler. Munzur da bu dağlarda kaybolur gider.

Yöre halkının efsaneleştirdiği Munzur ile, Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini, çoban olsa bile Tanrının sevgisine mahzar olabilecek temiz yürekli, imanlı insan olabileceği belirtilmekte, Munzur’u bu inançla efsaneleştirmektedirler.

BERNAMEGEH

UYARI: Yazıların izinsiz kopyalanması ve Web Sitelerinde yayınlanması kesinlikle yasaktır. Hakkınızda yasal işlemlerin başlatılabileceğini lütfen unutmayın!

AYRICA BAKIN

Albert Magnus Kimdir Hayatı

Albert Magnus, Dominiken tarikatına girmiş ve Aristoteles’i ve Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd ve İbn …

error: LÜTFEN KOPYALAMAYIN OKUYUN!